13 Kasım 2012 Salı

Aşkın "yalın" hali

Çoğu zaman kendimize aşkın hangi tarafındayız diye sorduğumuz olur. Âşık olanlar ya da olmayanlar da buna dahil. Hiç aşk kazanamamış birisinin kendine sorabileceği muhtemel sorudur; Neden aşka sahip değilim? Ya da; Bu nasıl bir aşk?, Aşkın neresindeyim?, Aşkım kim?, Aşk?, A? Diye diye gider kardo. Yaşadığımız aşkların derecelendirmesini tam içindeyken yapamayız. Aşk çoğu duygularımızı ve sezgilerimizi kilitler. Karşımızdaki insanı dilediğimiz gibi tanır, istediğimiz gibi anlarız. Bir kadında ya da erkekte görebileceğimiz şeyler, âşık olmayan bir insanın görebileceği şeyler ile çok farklı. Siz âşıkken, bir insanda güven sezebiliyorsanız başka birisi ona güvenemeyebilir. Çünkü burada, asıl güvensiz olan sizsinizdir. Âşık bir insana güvenmek başlı başına bir aptallıktır.
Aşk, çoğu zaman piskolojik hastalığa benzetilebilir. Günümüzde aşk için insan kesip böbreklerini yiyebilecek manyaklar bulabiliriz. Bu yüzden, aşk aslında bir hastalıktır. Ve, sizin insan kesip böbreklerini yiyebilmeniz için, aşık olduğunuz insanın sizi buna teşfik etmesi gerekmekte ya da, derinlerde bir yerlerde sosyopat bir manyaklık yatıyorsa, kafanızdan kurduğunuz senaryolar ile de kendi kendinize gelin güvey olup bütün iç organlarını yiyebilirsiniz. Yani, bazen aşk sadece bir sebep de olabilir. Bu yüzden aşk; Hem masum dir şeytan, hem de hasta ruhlu manyak bir melek. Çelişki üstüne çelişki yaşatır insana. Sizin bir takım aptallıklar yapmanız, âşık olduğunuz insanın gözünde düşürebilir. Fakat, sizin bir takım aptallıkları âşık olduğunuz insan için yapmanız; karşı tarafı mutlu eder. Ve o saatten sonra durdurulamaz her iki taraf da. Çünkü, bir ilişki aşk üzerine ise, her zaman karşılıklı bir şeyler beklenir. -ben bunu yaptım, sen de bunu yap! gibi- O yüzden karşı tarafa ne vereceğimizden çok, ne alacağımızı hesaplamalıyız. Tabi ki bu da bir savaş olur. Her zaman alış-veriş gibi bir aşkın içinde yaşamaya mahkûm olarak kalırsınz. Aşkı karşılıksız yaşamak, filmlerde görebileceğimiz türdendir. Bu yüzden sen, aşkına karşılık hiçbir şey talep etme. Aşk, bilinçsizleştirerek mantıklı davranışları engeller. Ama siz, bunun farkındalığına varıp mantıklı şeyler yaparsanız kusursuz ilişkiye sahip olabilirsiniz. İşte, aşkın "yalın" hali buradadır. Aşkı, aşk ile yaşayın. Alış-veriş ile değil. Çünkü aşkın alış-verişi sizlere çok pahalıya patlar. Sırf istediğiniz için karşı taraf yapıyorsa, bunun sonunu görmeye başlayabilirsiniz. Her kavgada ya da tartışmada yaptıklarınızı vurgulayacaksınız. Karşı taraf da sizin için yaptıklarını vurgulayacak ve konular dağılıp daha önce yaşadığınız kargaşalara döneceksiniz. Bu bir paradokstur ve bu işi yapmaya başlarsanız asla durmayacaktır. Kendime verdiğim tavsiyeyi de sana veriyorum moruk, iyi dinle. Eğer karşı taraf sizden bir şey istiyorsa önce onun açısından ve ardından kendi açınızdan düşünün. Sizlere ne kazandırağını, sizlere ne kaybettireceğini ve bunları ne denli önemli-önemsiz olduklarını düşünün. Sırf, karşı tarafı mutlu etmek için değil, herkesi mutlu etmek için. Karşı tarafın isteğini yerine getirmeniz onu mutlu edip sizi de mutsuz edecekse, bu onun son mutluluğu olur. Çünkü, siz o satten sonra mutlu olamazsınız ve mutsuz şekildeki davranışlarınız asla karşı tarafı da mutlu edemez. İnsanları mutlu etmek için önce kendinizi mutlu edin. Aptalca hareketler yapmayın ve kimsenin organlarını yemek zorunda kalmayın. İlişki sorunlarını kişisel olarak algılarsanız eğer, aşktan çok insan kaybedersiniz. Eğer, bir aşk olmuyorsa, o insan olmayacak diye bir şey de yoktur. Bir insan, ister aşk, ister dost, ister arkadaş ve hatta isterse düşman olarak bile hayatnızda kalabilir. Sadece, onu tamamen kaybetmeyin. İnsan, her zaman insandir. İnsanı mutlu etmeden önce, "kendin" olan insanı mutlu et.

Öpüyorum, çay demli.





12 Kasım 2012 Pazartesi

Güvenmiyor musun? Çay demle.

Siktir et. Hangi canlı güvenilir olabilir ki? Hiçbiri. Hatta insan, piskolojik olarak; bu konuda eğitim almamışsa elini herhangi bir canlının ağzına ya da görmediği bir deliğe sokmaz. Pollynna olmaya gerek yok, güvenmeyeceksin. Filmlerdeki gibi elmaya karşılık üzüm veren komşularımız da yok. Güvenmen gereken kişiyi anlaman çok zor. Kimseye güvenmemen gerekir fakat istisna da var tabi. Onu bulduğunu mu sanıyorsun? Bence tekrar düşün. Hepimiz, sevdiğimizde, aşık olduğumuzda, hoşlandığımızda gözümüze karanlık bir perde düşer. Ve o perde kapalı kaldığı sürece cesaretsiz bir aptal oluruz. Eline bir çakmak al, perdeyi alttan tutuştur ve sahnenin arkasını izle. Yavaşça, düşünerek. Güvendiğin insanın ne boklar yediğini, ne boklar yiyebileceğini gör-düşün. Kapalı kapıları aç, gizli saklı bir şey kalmaması için cesaretini kullanıp üzerine üzerine yürü, her kim olursa. Bir bakmışsın ki, en çok güvendiğin insan, sosyopoat bir katil. Burada katili ister fiziksel ister ruhsal açıdan anla, hiçbir farkı yok. Bir insanı iki şekilde de öldürebilirsin. Bedensel ve ruhsal olarak. Ama, ona da güvenebilirsin. Eğer ki, karanlık kapılarını araladığında arkasını dönüp sana; ."Çay demledim." derse, güven amına koyim. O kadar diyorum. Dünyada güvenebileceğin tek şey çaydır. O derece boktan bir dünyadayız.
Bu arada, çay demledim lan, gelin geliştirin.

8 Ekim 2012 Pazartesi

Alışılmışı değiştirmek

Garip hayatımızın içinde kendimizce oluşturduğumuz birkaç kelime, hayal, insan, arkadaş, düşman; ya da her ne ise, bunları bir kaç saniyede yok etmek imkansızdır.
Sorun da budur ki; insanlar, insanlardan bu kadar zor bir şey istiyor. Bazen haklılar, bazen haksız. Neden bir insanı değiştirme çabası vardır, bilinmez. Alışılmışı bıraksana, oynasın ötede. Ama yok, insanımız acayip, değiştirecek! Bu aslında biraz da güç gösterisi ben'ce'. Ya ben, ya alışılmışın! -diyerekten, tehditkar ve hırçın tavrıyla göz boyamaya (ya da korkutma da diyebiliriz) çalışıyor. Her zaman en mantıklısı; Kim beni daha önce iki arada bırakırsa, hayatımdan ilk giden o olur! -idir. Fakat, bazen çıkar ya ŞU denli bi' aşk, o zaman mal gibi kalırsın işte. İnsanları mutsuz etmeden bir takım işler halletmeye çalışırsın, edeplice; ama olmaz. Sırf bir başkası istedi diye değişmeye çalışman, bütün çevreni değiştirmen gerektiğini gösterir. Bu sadece seni değil, etrafındaki yaşamları da değiştirebilecek bir olgu. O yüzden, insanların hayatlarını bok etmeden, adamın hası gibi halletmen gerekir. Zurnanın hiçbir bok diyemediği yere geldik işte; bir türlü halledemezsin..
Nedendir bu insanları zora sokmak? Cinsiyet ayrımı yapmıyorum, çünkü bunu herkes yapıyor. Ben de yaşıyorum, bir başkası da yaşıyor, kızlı-erkekli. Fakat sonuç olarak, batırıyoruz be; olmuyor! Kimseyi üzmeksizin her iki tarafa da aynı adımlar atıp dengede tutmaya çalışırsın, bir diğeri gelir teraziye elini koyar. Git diyemezsin bir de. İşte sevgi, her zaman insanların arasında bırakıyor seni. Her iki tarafı mutlu etmek için de yalana başvurmayacaksın, mutsuz sen olursun. Buradaki amaç her iki kişiyi de mutlu etmek olsa da, sonuç olarak insan kendini mutlu etmeye çalışıyor. Her konuda insan kendini düşünür, ben de öyle. Ve size tavsiyemdir, kendini düşünen insanların yanında olun, daha güvende olursunuz. En azından, hayatta olursunuz. Bu saçmalığı nasıl ört pas edip, unutturup bir güzel yolumuz devam ederiz? İki insanın arasından kurtulmaya çalışmak, kimseyi üzmeden sıyrılıp geçmek, how to basic? İşte yanıtı bende. Size harika bir şey söylemek istiyorum, hiçbir bok yapamazsınız. Kimse bir bok yapamaz, o yüzden hiç canınızı sıkmayın ve oluruna bırakın. Gitmeyin, gideni de tutun yeter. Düşman da olsa tutun oğlum, acayip eğlenceli. Yani, insandan bir "bok" olmaz.


Berk Gürel

26 Eylül 2012 Çarşamba

Ruh


Gittiğinden midir,
bilmiyorum.
Ama başa sarıyor anılar,
iyidir ki; sona gelmesinden.

Kırılan cesaretten midir,
anlamıyorum.
Ama başka sanıyorlar beni,
kötüdür ki; ölüyorum.

Ruh halimi soruyorlar;
boğulmuş ve kirli sakallı
diyorum.
Ama, hâlâ sevişebilir.


Berk Gürel

1 Eylül 2012 Cumartesi

Şizofrenin Günlüğü



Aklım o kadar dolu ki;
kendimi özlüyorum!
hissedemiyorum,
varamıyorum..


Sen yokken
çok öpüyorum seni
yokkendi bunlar;
daha çok sevdim seni.



Göremediğim kızım nasıl şimdi?
ve köpeğimiz?
ve bahçemiz?
Hem, adın neydi ki senin?



Not= Şizofrenin Günlüğü'nden.. 

Berk Gürel

Sev beni çok


Körler de aşık oluyor;

dön bi’ bak!
görebilene bol,
edemeyene 
ya bok ya yol.



Bitkiler de aşık oluyor;
git bi’ bak
ölmemişlerse anlatırlar,
hissedersin bol bol.



Kısacası;
sev beni çok bol.
                                  Yapabilir misin bunu? 


Berk Gürel

Işık gerek ışık


Sevişiyorum yalnızlığımla
ya da seviyorum,
en azından öpüyorum.
gibilerle anlatıyorum yalnızlığımı
şey gibi;
avizenin içindeki lamga misali..
Sıkı fıkı olduğum ama,
gözükmeyen yalnızlığım..
sevdiğim ama,
kavga edemediğim.
Sadece ışığı açmalı biri
aydınlatmalı beni.

Berk Gürel

30 Ağustos 2012 Perşembe

Defterin çığlığı



Kalemi bıraksam
defter ağlıyor,
bağırıyor, çağırıyor.

Kalemin amına koyim de;
deftere yazık!
Şimdi,
defter biraz daha mutlu, biraz daha yazık. 


Berk Gürel

Yeni yeni



Affet,
yeni geldim
iyi geceler diyemedim eskilerine
günaydın diyebiliyorum şimdilerine
affet,
yeni sevdim.

Affet-mem gidersen
zannetmem de gideceğini
korku benimkisi
içten içe,
sarmaşık misali.
gidersem de, kahret, kahret beni sevgili.

Sabret,
heyecan var
bilmediğin şeyler söylemek’liyim
sana, elimden geldiğince;
lunapark’ta
gizlice..

İdrak et artık sevgili
sen varken severim dünyayı
gidersen de;
sikerim dünyasını.
bil yani,
sevip sevişeceğimiz günlere; 
sabret sevgilim. 


Berk Gürel

Garip dünya


Dünya ne garip..
kötülerin galip geldiği;
inançsız bir melek sanki
ya da senin dünyan gibi.

Dünya ne cazip..
zulümle kazanabilene,
usulüyle öldürene!

Dünya şey gibi;
Katolik bir şeytan,
ya da benim güya’m gibi..


Berk Gürel

Can çekintisi



Canım çekti yine kalemi.
elimde olmayan defter,
ekimde giden sen,
bir de eski günler..
hatırlar gibi’yim
anmalı, öpmeli, gibi gibi.
bak kadın, özledim seni. 

Ama kadın, anma beni,
bi’ sevme, bi’ isteme.
soluklan.
adama kendini, düşme yerlere.
bitiririm ben seni.
git kadın,
siktir git. 

falan, bi’ takım şeyler.


Berk Gürel

Bi' dinle kadın



Gelmek, zor değil,
Gitmek kadar.
Söylediklerin neye yarar? deme de;
Otur bi’ anlatacaklarım var,
Sessiz ol kuşlar kadar.
Verdiğim sözler de,
Seni tutabildiğim kadar.
Ne berbat anılara sahibim ki,
Oturup ağlayacaklarım var.
Bağır bağırabildiğin kadar.

Bir şarkımız vardı, 
Sözleri de biz gibi.
Severim ben, katıksız.
Verdiğin sözler de şimdi;
Erimiş buz gibi, anlamsız.
Tutunabildiğin kadarıyla ben,
İsterim saçlarını.
Ettiğim tebessümlere karşılık,
Bir dokunmalık, bir şapşallık.

Gene gitme buradan
Sıcak bu bahçe, sever seni.
Gitsen de kaçamazsın hani,
Biliyorum artık yolu,
İzlerim, bilirsin beni.


Berk Gürel

Geleceği çiz



Dünyayı yeniden mi çizmeyi yeğlersin
Yoksa sadece bahsettiğin şu eski evi mi?
Bi’ çizer, bi’ seversin,
Yıpranmış eski defterini.
Soluklansın kalemin,
Bi’ kemik, bi’ deri
Yorulmuş kaderi,
Üstünde kalan silgi izleri..

Bi’ kız, bi’ de baba çiz,
Sarmaş dolaş uzanan.
Sarhoşluğun etkisini de sil,
Bünyeyi zayıflatan.
Ha unutmadan;
Gülen yüzler çiz,
Gözüksün her köşe, her duvardan.

Bi’ çizer, bi’ seversin zaten,
canın istedikçe;
Bi’ siler, bi’ gidersin öylece,
aklın estikçe.
Sadece bir kaç gün ser,
Kızımla benim önüme.


Berk Gürel

Vosvos aşkı



Seversin vosvos sen de, söylerdin hep.
Hani böyle ufak tepek, içinde de perde.
Görmesinler diye, yaşadığımız onca şeye
Bakmasınlar diye, ağladığın sahnelere.
Bir o tarafa bir bu tarafa iten bir araba,
Ne yoldaş ama..
Kıpkırmızı olmuş gözlerin, eşlik ediyor;
Kısık ses tonuna.

Şimdi ne olacak derken?
Patlıyor egzoz, karışıyor etraf dumana.
Tabi alışmış vosvos varlığına,
Razı olmuyor yokluğuna.
Bence de, gitmesen ha?
Ben bir yandan, vosvos bir yandan;
Tutuyor kollarından.
Yapalım bir şey, etinden kanımdan.


Berk Gürel

Taşlayalım bahçeleri


En derininden karışsana kanıma.
Karmaşanın ortasında.
Bul beni şuracıkta.
Gül yüzüme inceden.
Irak olsun gözlerden ama,
Canı çeken olur aşkı.
Lükstür çokca! yakar canı.
Gıpta ettirmeyelim onca insanı en derinden.

Gitmediğimiz yer,
Yapmadığımız çocuk kalmasın.
Ağlayalım, çocuklar uyutsun bu sefer
Konuşmadan tartışalım karavanda, içimizden.

Taş atalım bahçelere
Belki duyan olur, anlatırız aşkı.
Ama öyle değil, edepsizce.

Bir hışımla sev beni
İki asır bitmeden.
Sere serpe uzan önüme bir de,
O an yeter koca ömrüme.


Berk Gürel

Kırgınım


Kırgınım kırgın,
vurduğun tel saza da öyle.
Ağlamasana kadın, altı üstü gidiyorum işte.


Giderim gitmesine de, çok koyuyor içime.
Kocaman bir ukte,
Evlat gibi hani, verilmez ellere.
Ağlamasana kadın, konuşuyorum ya hala seninle.


Bir verdiğin söze, bir de baktığın göze,
Yakışmıyor kadın, hiç hem de.
Kırgınım kırgın, olamam kızgın.


Berk Gürel