12 yaşımdan beri hayal kurmakla meşgulüm. Hatta hayallerimin
bir tanesinde daha çok hayal kurabilmek için ölümsüz olmak bile var. Ama en çok
merak ettiğim ise, diğer insanların ne hayaller kurduğuydu.
Şu anda bunları size 34 yaşımdaki karakterim yazıyor. Hırslı,
bilgili ve sanatı seven egolu bir karakter. Hatta, kendi hayatımdan biraz daha
bahsetmek istiyorum. Adım Glaben Natuzzi. Babam Armando Natuzzi -saygıdeğer bir
mobilyacı- ve annem Elene Natuzzi.. Henüz bebekken bile sürekli onu izlediğimi
hatırlıyorum, unutulmayacak kadar güzeldi ve harika bir balerindi. Bu harika
aile 12 yaşıma kadar istediğim her şeyi almamı sağlamıştı. Düşünsenize, hayal
bile kuramayacak derecede dilediğin her şeye sahip olabiliyorsun. İşte benim
ailem bu kadar soyluydu. Onları 12. yaşımın ortalarında babamın dükkânında
çıkan bir yangında kaybettim -hüzünlü. oysa ki hiçbir şey hissetmemiştim. ancak
insanlar bunun hüzünlü olduğunu söylüyor- ve hayatım tamamen değişti. Koca koca
evlerden bana geriye kalan tek şey ufak bir dükkân oldu. 15 yaşıma kadar amcam
Mirko ile yaşadım ve lanet bunağın tek hobisi farklı kahve çeşitlerini
tüketmekti. İşte şimdiki mesleğime bunak Mirko sayesinde sahibim. O ufak dükkân
İtalya'nın en meşhur kafelerinden birisi oldu. Hatta en meşhuru -gerçekten çok
meşhur-. Lezzetli bir kahvenin nasıl yapılacağını en iyi ben biliyor olmalıyım.
Bu dükkânıma Hayal Kahvesi adını koydum. Tabii bundan önce adı Natuzzi Kahve
Salonuydu ama bunun üstünde çok da durmalıyım -evet berbat bir isim- Dükkânımın
adını değiştirmemin sebebi ise, hayatımı değiştirecek planıma uygun gitmesi içindi.
Bu plan sanattı. Yaratıcı ve objesi. Bir yaratıcı ressam ve bir tablosu. Bir
müzisyen ve bir seyirci. Bir tanrı ve milyarlarca obje. Sanat buydu. Yaratıcısı
ve modeli. İtalya'nın eksik yanı bunu kimsenin bilmemesiydi. İşte tam bu yüzden bu harika planımı
hazırladım. Bizi sanat ülkesi yapmak için -ve beni yaratıcı-.
12 Kasım 1823 - Via Margutta, İtalya
Bir müşterimin sanat hakkında konuşmasına kulak misafiri
olduğumda aklıma geldi her şey. İnsanların hayalini okumak istiyordum. Bunun
için çılgınca bir indirim yaparak hayal kahvesi adlı promosyonumu tüm İtalya'ya
duyurmayı başardım. Sadece ismini ve hayallerini yaz; kahveni yarı fiyatına al.
İnsanlar akın etmeye başladı, kaliteli kahveyi daha ucuza içebilmek için belki
de. Ya da batıl inançları gereğinden fazla olanlardı.
Hayallerine koştu insanlar. Ben ise her gece açıp okudum o
hayalleri. Ve seçmeliydim birisini. Hayallerini gerçekleştirebilmek için. Herkes
gittiğinde kafemin en arka köşesindeki masamda oturur, loş ışıkta hayalleri
okurum. Şu anda da kahvemle beraber elimde tuttuğum enfes hayali okuyorum
sizlere; Dünyanın en görkemli keman resitali için! Yüzlerce saygın insanın
ayakta alkışlayarak onu selamlaması için! O muhteşem kemancıya, o ân için
sonsuza kadar! Bu hayali biran önce onun adına gerçekleştirmek istiyorum. Nasıl
bir kişiliği olduğunu, nerede oturduğunu öğrenip biraz takip etmenin zamanı
gelmişti. Elimde duran hayal kağıdında yazan isimden başladım. Triste D'acqua.
Muhteşem isim, kendisi gibi.. Şehrimdeki tüm sanat okullarını, sanatçıları ve
onların çocuklarını araştırdım. Ancak hiçbir sonuç alamadım. Sanki öyle birisi
yokmuş gibi, tüylerim diken diken olmuştu. Ancak son çarem sirklerdi. Şu anda
şehirde olan tek sirkin önünde buldum kendimi. Havada sert bir esinti vardı,
üşümeye başlamıştım. Etrafta eğlenen, korkutucu kahkahalar atan insanlar soğuğa
aldırış etmiyordu bile. İlerlemeye devam ettim hızlı adamlarla. Baş döndüren
bir delilik vardı içeride. Ve kahkaha sesleri azalırken, yavaş yavaş bir keman
sesini duymaya başladım. Büyüleyici, hızlı ve adrenalin yüklüydü müzikte. Ve
onu gördüm; ellerindeki damarlar hafif şişmişti ve sert hareketler ile arşeyi öfkeyle
vuruyordu. Karşısında hiçbir şeyden anlamayan, sadece duyan birkaç aptal insan
vardı. Öfkesi bundan olsa gerek! Hissetmiştim o an Triste'in karşımda keman
çaldığını. -ve o değilse bile isim umrumda değildi. O olmalıydı! Bu güzel
hayâle ancak bu güzellik yakışabilirdi. O olmalıydı..- Sanırım 21 yaşındaydı ve
bembeyaz cildi vardı. Tebessüm ettiğinde dudakları biraz öner çıkardı ve elmacık
kemikleri belli olurdu, her performansından sonra bu tebessümü yerine getirmek
zorundaydı sanki- Defalarca gidip dinledim onu tanışabilmek için. Yeteneğini
övmekle kalmadım, ona 23 Kasımdaki büyük devlet senfoni orkestrası için bir
davetiye verdim. Her şeyi kusursuzca yapmam için tam 6 günüm vardı. Devlet Senfoni
Orkestrasının salonunda birkaç değişiklik yapmak istedim. Sahneden ziyade, arka
tarafta olması gereken bir değişiklikti. Sanatçıların oturması gerektiği yerleri
defalarca üzerinden geçerek ezberledim.
Sahnenin arkası paravan bir karton duvardan oluşuyordu. Bu duvarın arkasında da
farklı bir karton paravan. Arasında yaklaşık 45 santimlik bir boşluk vardı. Bu,
büyük salonlarda bulunan ve sahneyi değiştirmek ya da büyütmek için
kullandıkları bir yöntemdi. Zincirler ile bir tanesi yukarı kaldırılırdı,
diğeri indirilirdi ve sahnenin arka planı değişirdi. Bu boşluğu kullanmam
gerekti. Senfoninin sonundaki sürprizi sizlere de söylemek istiyorum. Müfettiş
için hazırlanmış ikinci bir arka plan var ve senfoninin sonunda ilk arka planı
kaldırıp, müfettişe özel bir sürpriz ile ikinci plandaki portresine ışık
tutacaklardı. İşte kullanacağım şey buydu. Dördüncü günün sonunda bina
görevlisinin daha dikkatsiz olduğu saatleri öğrenmiştim -bu genelde aptalın
uyuduğu saatlerdi- Tek yapmam gereken oraya eşyalarım ile girebilmek. Beşinci günün gecesinde ise sirke
uğrayıp Triste'in birkaç kişisel eşyasını çaldım. Uyuyordu, o kadar sessiz
uyuyordu ki; hayallerimden birisiydi sanki. O kadar güzeldi ki; onu öldürmek
istedim oracıkta. Hani, elinize çok şirin bir şey aldığınızda sıkmamaya
çalışırsınız ya, ama sıktığınızda ne olacağını merak edersiniz. İşte böyle
histi. Narindi, ama ölürse ne olur diye düşünüyordum. Yüküm gittikçe ağırlaştı
ve çantayla beraber at arabasına yüklediğim gibi senfoninin düzenleneceği
binaya yol aldım. Güvenliğini sağlayan adama dekorcu olduğumu söyledim ve ağır kocaman
çantam ile içeriye girmeyi başardım. Aptal, uyku sersemi. Çantamı sürükleyerek
salonun arka tarafına doğru yola koyuldum. Karton paravanları görmüştüm artık. Sağ
elimdeki eldiveni çıkarttım ve karton paravana dokundum. Soğuktu, duvar kadar
soğuktu. Paravanın arasına girdiğimde müfettişin iğrenç suratıyla karşılaştım.
Salak bir bakışa sahip kibirli birisi. İğrenç bir portreydi, sanat değildi bu!
Işık yuvarlak biçimde sadece müfettişi gösterecek şekilde ayarlanacaktı. Portre
de ışık kadar yuvarlaktı. Çantamı açarken ellerim titriyordu heyecandan. Kafamı
sağa sola hafifçe salladım ve kendime geldim. Biraz uğraştırsa da elimdeki zinciri
tavana yakın olan demirin bir ucundan geçirebildim ve demiri yakaladım. -İlk
paravan açıldığında geriye kalan görüntü Triste'in hayalleri olacaktı, yüzlerce
soylunun alkışları ile beraber.- Büyülü kutuyu açtım, Triste'in kemanını ve
arşesini çıkarttım. Ardından gözlerimi kapattım ve Triste'i hayal etmeye
başladım. Omuzlarında geziyordu dudaklarım, ellerim boynundaydı. Kenetlenmiştim
ona, kanatlarıydı zincirler! Kocaman olmuştu gölgesi, heybetiyle çıktı sahneye!
Gözlerimi açtığımda hazırdım. Sessizce çıktım binadan ve evime gidip uyumaya
ihtiyacım vardı. Altıncı günün akşamında olabildiğim kadar yakışıklıydım ve
etrafımdaki soylu insanlarla beraber senfoninin başlamasını bekliyorduk. Yerime
oturdum, senfoninin tadını çıkarttım. -yaklaşık üç saat sürmüştü sanırım-
Bitmek üzereydi.. Ezbere bildiğim bu müzik sanatı bitmek üzereydi. Yepyeni bir
sanat çıkacaktı karşımıza. Paravan indiğinde, orkestra şefi elini son kez
kaldırdığında ve aptal aletlerin sesleri kıyıldığında.. Tüm salon ayaktaydı
orkestra karşısında ve alkışlıyorlardı çığlık atarcasına. Söndü tüm ışıklar bir
saniye. O kadar hızlıydı ki kalbim, ama aslında sadece bir saniye. Veee geldi o
yuvarlak ışık ilk paravan gittiğinde, alkışlıyordu tüm salon hâlâ. Karşılarında
bembeyaz teniyle, kanlar içinde zincire geçirilmiş eti ve vücuduna çivilenmiş muhteşem kemanı ile. Omzuna düşmüş kafası, arasında da ince bir kemanı. Ayakta çalıyordu kemanını tüm salona, gözleri
kapalı ve huzurlu, heyecanlı ve adrenalin yüklü bir sessizlikle. Tüm salon
sessizdi o ilk saniye. Alkışladılar ve sustular. Sahnenin ortasında tebessüm
ediyordu yüzü çığlıklar eşliğinde.
Ve
kulaklarıma fısıldamaya başlamıştı sanki her biri, yaratıcısına ve objesine,
sevgi ile teşekkürler sessiz ölüm müziğine.
Not:
-Herkes dinledi sessiz kemanını Triste- En büyük hayâline ve
benim ilk müşterime; sevgiler.
Glaben Natuzzi.